top of page
Ara

Mutluluk Öğrenilebilir Mi? Mutluluğun aranan, bulunduğunda iyi oluşa katkı sağlayan ayrıca bir hedeften çok bir metot olduğu bilimsel literatürdeki çalışmalarca da desteklenmektedir. Mutluluk düzeyi arttırılabilir, mutluluk öğrenilebilir ve benimsenen doğru perspektiflerle kalıcı olarak sürdürülebilirdir. “‘Mutluluk nedir?’, ‘Ne kadar sürer?’, ‘Hayat boyu sürdürülebilir bir mutluluk var mıdır?’, ‘Genetik faktörler mutluluğu deneyimleme düzeyimizle ne kadar ilişkili?’ son olarak ‘Mutluluk öğrenilebilir mi?’” soruları uzun yıllardır cevapları aranan sorular. Yıllar geçtikçe mutluluğun öğrenilebildiğine dair kanıtlar artıyor; fakat mutluluğun nasıl öğrenilebildiğine değinmeden önce mutlulukla ilgili doğru tanımlamayı yapmak ve çoklu faktörlerin mutluluk deneyimimiz üzerindeki etkilerini netleştirmemizin önemi büyük. Mutluluğun tanımını yapmadan önce, mutluluk deneyimi üzerine ünlü düşünürlerce ortaya atılmış birkaç önermeye değinmek faydalı olacak. Charles de Montesqueiu, “Mutluluk varacağımız bir istasyon değil, bir yolculuk biçimidir” diyerek mutluluk deneyiminin seçimlerimiz aracılığı ile hayat boyu sürdürülebilecek kişisel bir deneyim olduğuna vurgu yapmıştır. Konfüçyüs, “İnsan iyi şeyler düşündükçe hem kendi dünyasını hem de tüm dünyayı iyi bir hale getirir” demiştir ve bu önermeyi mutluluk deneyimi ile ilişkilendirerek olumlu duygulanımın önemine dikkat çekmiştir. Lika Chase ise mutluluğun bileşenlerini “Mutluluğun temel koşulları; yapacak bir şeye, sevecek bir şeye, ümit edecek bir şeye sahip olmaktır” önermesi ile açıklamıştır. Düşünürlerin ortaya attığı önermelerin ortak noktası mutluluğun aranan, bulunduğunda iyi oluşa katkı sağlayan ve bir hedeften çok bir metot olduğudur.  Mutluluk sözlük anlamı olarak; bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu, bir istek ya da özlem, yerine geldiğinde duyumsanan sevinç olarak tanımlanır. Sözlük anlamı ile tanımladığımız mutluluk aslında çok boyutludur. Mutluluğun katmanları ve tüm bu katmanları besleyen damarları vardır. Kalıcı mutluluk, belirlenmiş mutluluk, yaşamımızdaki diğer koşullar ve kontrolümüz altında olan diğer faktörler mutluluk duygusunu deneyimlemeyi ve sürdürülebilir kılmanın yolunu gösterir. Aynı zamanda mutluluk başta olmak üzere olumlu duygulanımların önündeki engelleri bilebilmek de son derece önemlidir. Mutluluk duygusunun deneyimlemeyi öğrenebilmek için önemli olan katmanlardan ikisini açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Bu katmanlar, kalıcı mutluluk ve belirlenmiş mutluluk katmanlarıdır. Kalıcı mutluluk katmanını anlamaya çalışırken, bizi anlık olarak doyuma ulaştıran deneyimlerin ayrımını yapmak önemlidir. Anlık mutluluk, kalıcı mutluluk katmanından kolay bir şekilde ayrılabilir. Anlık mutluluk sevdiğiniz bir yemeği yediğinizde, güzel bir film izlediğinizde, hediye aldığınızda ya da sizin için güzel bir söz söylendiğinde gerçekleşen mutluluktur. Anlık mutluluk katmanı bahsedilen eylemlerle çok kolay bir şekilde arttırılabilir; fakat kalıcı mutluluk katmanından farklı olarak geçicidir ve daha çok dışsal girdilere bağlıdır. Kalıcı mutluluk katmanını arttırmak ve beraberinde mutluluğun diğer katmanlarını beslemek hem mutluluk deneyiminin sürdürülebilir olmasını hem de bir beceri olarak öğrenilmesini sağlayacaktır. Mutluluğu oluşturan yapılardan bahsederken birçok duyguyu deneyimlememize etkisi olan genetik altyapıyı göz ardı etmemek gerekir. 1980 yıllarında yapılan çalışmalarda kişilik yapılarının ve mutluluk gibi duyguların deneyimlenmesinde %50 oranında belirleyici olan genetik aktarımdan bahsedilmektedir. Genetik aktarım %50 oranında belirleyici olsa dahi kişiler karamsarlık, çekingenlik gibi özelliklerini, harcadıkları çaba ve benimsedikleri bakış açıları ile değiştirebildikleri gözlemlenmiştir.  Bir başka deyişle genetik aktarımın yüksek bir orana sahip olması, o özelliğin değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Yapılan çalışmalarda kişilerin genellikle genetik olarak belirlenmiş dürtülerine karşı gelmediği için mutluluk gibi olumlu duyguları deneyimleyemedikleri düşünülür. Bu nedenle belirlenmiş mutluluk düzeyi arzu edildiği gibi optimum seviyeye çıkamaz. Belirlenmiş mutluluk alanının çalışma mekanizması bir termostatınkine benzer. Belirlenmiş mutluluk katmanındaki ortalama mutluluk düzeyimiz ne ise o değer sabit kalma eğilimindedir. Mutluluk düzeyinizi arttıracak dışsal pozitif ya da negatif bir girdi olduğunda, artan ya da azalan mutluluk oranınız bir süre sonra belirlenmiş mutluluk düzeyinizin seviyesine çekilir. Belirlenmiş mutluluk katmanı aklınıza haz kısır döngüsünü de getirmelidir. Haz kısır döngüsü, pozitif ya da negatif dışsal girdiler arttıkça (yüksek maaşlı bir iş ya da iş doyumunun azalması) yeni pozitif/negatif duruma uyum sağlama durumudur. Bahsedilen kısır döngü mutluluk düzeyinin yükselmesi ya da sürdürülebilir kılınması yönünde bir engel teşkil eder. Özellikle fiziksel görünüm, zenginlik ya da fiziksel sağlık gibi ayrıcalık getiren pozitif girdiler haz kısır döngüsü etkisi ile mutluluğun deneyimlenmesi ve öğrenilmesi noktasında engel teşkil eder. Özetle, belirlenmiş mutluluk alanınızda karşınıza çıkan genetik mutluluk termostatınız, haz kısır döngünüz mutluluğu ve olumlu duygulanımı sürdürülebilir olarak deneyimlemenize ve öğrenmenize engel teşkil edebilir. Belirlenmiş mutluluk düzeyini arttırmak ve mutlu olmayı öğrenebilme becerisini kazanmak için mutluluğun diğer iki katmanını desteklemeniz faydalı olacaktır. Mutluluğun katmanlarından olan koşulları ve istemli olarak denetim altına alabileceğiniz alanı iyi analiz edip, beslemek gerekmektedir. Genel mutluluk düzeyinizi yüksek oranda sabitleyen belirlenmiş mutluluk katmanınızın olduğundan bahsettik. O halde mutluluk deneyimini optimum noktanın üzerine nasıl çıkarabiliriz, mutluluğu deneyimlemeyi koşullarınızı ne yönde manipüle ederek arttırabiliriz sorusunu sormak aklımıza gelmelidir. Sorunun birden fazla cevabı var. İlk olarak zengin ve etkili bir sosyal ağ oluşturulmalı. Yapılan çalışmalarda neden-sonuç ilişkisi belirsiz olmasına karşın mutluluğun deneyimlenmesi ve öğrenilmesi yönünde güçlü bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. İkinci olarak benimsenmiş bir felsefe ve manevi değerlerin yine orta derecede bir etkiye sahip olduğu bilinmekte. Olumsuz olaylar ve duygulanımlardan uzak durmak orta derecede bir etkiye sahip. Aynı motivasyona, iyi oluş hedeflerine sahip bir partnerle ilişki içerisinde olmak ya da hayatı birleştirmek de mutluluk düzeyini arttırma ve mutluluk deneyimini öğrenebilme yönünde son derece güçlü bir etkiye sahip. Öte yandan mutluluğu öğrenilebilir kılmak ve deneyimi optimum düzeyin üzerine çıkarmak yönünde daha fazla maddi kazanç, fiziksel sağlık, eğitim düzeyi, yaşanılan fiziksel çevrenin değişimi gibi faktörlerin hiç etkisinin olmadığı saptanmıştır. Önemli olan sayılan faktörlerin nesnel olarak varlığı değil bu faktörlere ilişkin benimsenmiş öznel algılardır. Burada amaç ve araç olarak belirlenen hedefler sorgulanmalıdır. Mutluluğu öğrenmek yönünde iyi analiz etmeniz ve doğru bir şekilde beslemeniz gereken son katman olan istemli denetim alanınıza değinelim. Bu alanda yaşamınızın geçmiş yıllarına bakmak faydalı olacaktır. Gurur, tatmin, hoşnutluk gibi olumlu duygulanımlar incelendiğinde, geçmişle ilgili kalıcı mutluluk düzeyinizi arttırmanın birkaç yolu var. İkisi duygusal olmak üzere zihinsel olarak da idrak etmenizin gelecekte mutluluk deneyimini öğrenmenize fayda sağlayacak üç yoldan bahsedeceğim. Aksini kabul etmediğiniz, daha edilgen ve belirlenimci olduğunuz; geçmişin geleceğinizi mutlak olarak şekillendirebileceği düşüncesini tekrar değerlendirmek ve mümkün olan en kısa sürede bu düşünceden kurtulmak. Bahsettiğim ilk yol zihinsel bir süreci kapsıyor. Bahsedeceğim diğer iki yol ise istemli denetim alanının duygusal olan yönüyle ilgili. Bu iki yön içerisinde geçmişte olan olayları ve anıları olumlu duygulanım çerçevesinde tekrardan değerlendirmek. Bu değerlendirmeyi kendi isteğinizle ve bilinçli olarak yaptığınızda, iyi şeylere olan minnettarlığınız artacak ve geçmişte yaptığınız hataları bağışlayarak mutluluğu öğrenmenin önündeki engelleri, mutluluktan doyum sağlamayı güçleştiren olumsuz duyguların etkilerini kaldırmış olacaksınız. Son olarak anda mutlu olabilmeyi öğrenmek için, uygulanabilir birkaç teknikten bahsedeceğim. İlki, olumlu duyguların ve mutluluğun sürdürülebilir deneyimi için hayatınızdaki zevkleri arttırma fakat bunları alışkanlık haline getirmeme. Bu zevkler bedensel ya da daha taşkın, manevi zevkler olabilir. Kalıcı mutluluk düzeyini arttırmak için alışkanlık haline gelmemeleri çok önemli. Size zevk veren dışsal girdilerin anlık etkisinin hemen azalmaması adına uygun bir zamanlama gerekir. Kendini sık tekrar eden zevkler bir süre sonra üzerinizdeki etkisini yitirmeye başlarlar. Zevklerinizle aranızdaki mesafeyi ayarlayarak, zamanlamayı doğru ayarlama denemeleri yaparak (daha sık fakat daha az gibi) kendinizi şaşırtabilir ve pozitif girdilerin etkilerinin alışkanlık haline gelmesini engelleyerek elde ettiğiniz doyumu daha kalıcı hale getirmeniz mümkün. İkinci olarak, tadını çıkarma yöntemini paylaşmak istiyorum. Bu yöntem içerisinde; başkaları ile paylaşma, olumlu anılar oluşturma, kendini kutlama, algıları keskinleştirme ve özümseme gibi olumlu duyguları deneyimlemeyi kolaylaştıracak alt teknikler vardır. Her bir tekniğin temelinde başkalarına verdiğiniz değeri, güzel anıların diğer insanlarla birlikte anımsanmasını, gurur ve minnettarlık duygularının artmasını, algılarınızın daha olumlu ve mutluluğu duyumsayacak bir şekilde evrimleşmesini ve son olarak kendinizi tamamen zevk aldığınız şeye vermenizi sağlamak yatar. Etkin olduğunuz süre boyunca gözden kaçırdığınız birçok şeye dahil olmak; motivasyonunuzu, yaratıcılığınızı ve mutluluğu öğrenebilme, hayatımıza dahil edebilme kapasitenizi fazlasıyla geliştirecektir. Yazının girişinde birkaç ünlü düşünürün mutluluk üzerine söylemlerini derlemiştim. Mutluluğun aranan, bulunduğunda iyi oluşa katkı sağlayan ayrıca bir hedeften çok bir metot olduğu bilimsel literatürdeki çalışmalarca da desteklenmektedir. Mutluluk düzeyi arttırılabilir, mutluluk öğrenilebilir ve benimsenen doğru perspektiflerle kalıcı olarak sürdürülebilirdir. 


Uzm. Psk. Can Kamsız Tüm Yazıları Paylaş:


2020 NP Sağlık Grubu ve Bilim Ortağı T.C.Üsküdar Üniversitesi. Her Hakkı Saklıdır.


 
 
 

Akıl ile ilgili hikaye

Birgün adamın biri Behlül’e akıl danıştı:

– Ey Behlül Dana, ben zengin olmak istiyorum, bana ne tavsiye edersin?

Behlül bir an düşünüp cevap verdi:

– Demir al, demir sat.

Demir ticareti eski çağlardan beri kârlı bir iş olarak biliniyordu. Çünkü demir hiç fire vermeyen, daima üstüne koyan bir maddeydi. Adam Behlül’ün tavsiyesine uyup demir ticaretine başladı ve gerçekten kısa zamanda dilediği gibi zengin biri oldu. Zengin olduktan sonra Behlül için “Bu ne budala adam, verdiği akılla herkes köşeyi dönüyor,

kendisi fakirlikten kırılıyor” diye düşündü. Bir zaman sonra Behlül’ün karşısına çıktı, yeni bir akıl danıştı:


– Ey Behlül Divâne (Dana yerine aptal yerine koyarak divane diyor) ben demir alıp satmaktan yeterince zengin oldum. Biraz da başka bir iş yapayım. Bu sefer ne tavsiye edersin?


Behlül adamın içini dışını bildiğinden onu kötü niyetine kurban edecek bir tavsiyede bulundu: – Soğan al, soğan sat.

Soğan ticaretinin de riskli işlerden biri olduğu bilinir. Soğan devamlı fire veren bir nesnedir. Adam soğan ticaretine başlayınca kısa zamanda iflas bayrağını çekti ve kötü kalbliliğinin cezasını pahalı bir biçimde ödedi.

 
 
 

Cemâleddîn-i Aksarâyî hazretleri anlatır: Tâbiînden Hasan-ı Basrî hazretleri bir gün dergâhta otururken ihtiyar bir kadın gelir ve; -Efendi hazretleri, benim bir kızım vardı öldü. Hasretine dayanamıyorum. Bana bir duâ öğret de rüyâmda görüp hasretimi gidereyim, der. Hasan-ı Basrî hazretleri gerekeni yaptıktan sonra kadın gider. Fakat kadın, ertesi gün gözleri kan çanağı gibi olduğu hâlde ağlayarak tekrar dergâha gelir. Hasan-ı Basrî hazretleri kadına; -Niçin ağlıyorsun? diye sorunca kadın; -Kızımı rüyâda gördüm, ama üzerine katrandan bir elbise giydirmişler cayır cayır yanıyor, cevabını verir. Hasan-ı Basrî hazretleri ve yanında bulunanlar kendi sonlarının nasıl olacağını düşünerek ağlaşmaya başlarlar. Aradan bir müddet geçtikten sonra Hasan-ı Basrî hazretleri, rüyâsında kendinin vefât ettiğini ve cennete girdiğini görür. Cennette gezerken muhteşem bir köşk ve önünde bir kadın görür. O kadına; -Yavrum sen hangi peygamberin hanımı veya kızısın? diye sorar. Kadın; -Efendim ben, bir peygamberin hanımı veya kızı değilim. Geçen gün size gelip de sizden rüyâsında kızını görmek isteyen kadının kızıyım, cevabını verir. Hasan-ı Basrî hazretleri; -Kızım annen senin Cehennemde yandığını söylemişti. Hâlbuki sen yüksek makamlardasın. Bu makâma nasıl ulaştın? diye sorar. Kadın; -Efendim biz kabir hayâtında beş yüz elli kişi azâb görüyorduk. Bir mümin kabristana gelip on bir İhlâs, on bir Felak, on bir Nâs sûresini okudu. Kabristanda yatan müminlerin ruhlarına bağışladı. Allahü teâlâ bize azâb eden meleğe; “Benim âyetlerim ve adım hürmetine burada bulunan ve azâb görenleri affettim. Onlara azâb etmeyin ve birer makam verin” buyurdu. Onun için bu makâma geldim cevabını verir…” Netice olarak, ölen yakınlarımızı seviyorsak, onları üzecek kötü amellerden sakınmamız ve onlara dua etmemiz, sadaka vererek, hayır, hasenât yaparak imdatlarına koşmamız lazımdır…

KISSADAN HİSSE Esas Ben Hasta İmişim Bir zaman Cüneyd-i Bağdâdî’nin gözlerinde ağrı meydana geldi. Tabib çağırdılar, gelen tabib, hıristiyan idi. Muâyene edip; “Gözlerinize su değdirmeyeceksiniz.” dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; “Su değdirmesem nasıl abdest alırım?” deyince, tabib; “Gözleriniz size lâzım ise su değdirmeyeceksiniz.” dedi. Cüneyd-i Bağdâdî abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra bir mikdâr uyudu. Uyandığında gözlerinde hiç ağrı kalmamıştı. O anda duyduğu ses; “Yâ Cüneyd! Sen bizim için gözlerini fedâ ettiğin için, biz de senden o ağrıyı aldık.” diyordu. Bir zaman sonra hıristiyan tabib tekrar geldi. Baktı ki gözleri tamâmen iyi olmuş. Hayret edip; ”Nasıl yaptın da iyi oldu?” dedi. Cüneyd-i Bağdâdî olanları anlatınca, Cüneyd-i Bağdâdî’nin elini öpüp îmân etti ve; “Esas ağrıyan göz sizinki değil benim gözlerim imiş. Hakikatleri göremiyen ben imişim” dedi.

KISSADAN HİSSE Emanet Fare Yûsuf adında gezgin bir zât, Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin İsm-i âzamı bildiğini öğrenince, Mısır’a gitti. Huzûruna varınca, önceleri iltifat görmedi. Sonra huzûra kabûl edildi ve Zünnûn-i Mısrî hazretlerine bir sene hizmet etti. Bir gün ona; - Ey üstâd, sana bir sene hizmet ettim, artık hakkımı vermen gerekir. Senin İsm-i âzamı bildiğini söylediler. Onu, benden iyi emânet edeceğin bir başka kimse olmayacağını bilirsin,dedi. Sükût etti. Ona cevap vermedi. Altı ay sonra bir tabağa konmuş ve bir mendile sarılmış bir şey çıkardı. Ona; - Fustat’ta bulunan falan dostumuzu bilirsin değil mi?” diye sorunca; - Evet, dedi. Zünnûn hazretleri ona; - İşte bunu ona götür. dedi. O da sarılı tabağı aldı, giderken; - Zünnûn-i Mısrî gibi bir zât hediye gönderiyor. Acabâ nedir, ne kadar kıymetlidir? diye düşündü. Merakını yenemeyerek tabağı açtı. İçinden bir fare fırladı ve kaçıp kayboldu. Bu duruma kızarak, Zünnûn-i Mısrî’nin yanına geldi. Zünnûn-i Mısrî ona; - Biz seni denedik. Sana bir fâre emânet ettik, ona hıyânet ettin. Hiç sana İsm-i âzamı güvenip teslim edebilir miyim? dedi.

KISSADAN HİSSE Dünyada Sana Verilmişti Salihlerden bir kimse çok fakir olup dünyalık hiç bir şeye malik olmadığı için, ailesi «Bu hale nasıl sabredelim. Cenabı Hak’tan bir miktar dünyalık istesek olmaz mı?» diye, gece-gündüz efendisi ile münakaşa edermiş. Nihayet o salih zat da dua eder ve duası kabul buyurulur. Bir de ailesi bakar ki evin köşesinde, altundan bir kerpiç bulur ve hemen efendisine getirir, ihtiyaçlarımızı karşıla diye verir. Efendisi o gece rüyasında görür ki, cennette altundan bir köşk içinde bulunuyor. Lâkin köşkün bir kerpici eksik olduğu için güzelliğinde bir eksiklik vardır. O kerpicin ne olduğunu sorunca "Dünyada sana verilmişti." derler. Uyanınca hemen bunu ailesine anlatır. Kadın da dünyayı istediğine pişman olur. Efendisi tekrar «Ya Rabbi, bana dünya gerekmez. O kerpici geri yerine gönder.» diye dua eder. Bakarlar ki, evin köşesinden kerpiç kaybolmuştur. Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki: “Bir kimsenin dünyada yediği lokmanın karşılığı, âhiretteki hissesinden eksilir.”

KISSADAN HİSSE Daha Büyük Keramet mi Olur? Azîz Mahmûd Hüdâyî bir gün, Sultan Ahmed Hanla sarayda sohbet ediyordu. Bir ara abdest tâzelemek istedi. İbrik ve leğen getirdiler. Pâdişâh hocasına hürmeten ibriği eline aldı ve abdest suyunu döktü. Sultan Ahmed Hanın annesi de kafes arkasında havluyu hazırlamıştı. Vâlide Sultan kalbinden; “Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin bir kerâmetini görseydim.” diye geçirmişti. Bunun üzerine Mahmûd Hüdâyî, Vâlide Sultan’ın gönlünden geçenleri anlayarak; ” Hayret! Bâzıları bizim kerâmetimizi görmek isterler, Halîfe-i rûy-i zemîn’in elimize su döküp, muhterem vâlidelerinin havlu hazırlamasından daha büyük kerâmet mi olur?” buyurdu.

KISSADAN HİSSE Cami ve Kilise Hazreti Fatih İstanbul’u fethettikten sonra, Avrupada fütuhata devam ediyordu. Bir seferinde Sırbistan hududuna gelmiş ve Sırbistan’ın fethi artık an meselesi idi. Sırp Kralı Brankoviç bir yanda Macaristan bir yanda da Türkler olduğu için arada zor durumda kalmıştı. Her iki büyük devletten birine sığınmak, ondan yardım istemek düşüncesiyle, her iki tarafa da elçiler gönderdi. “Sırbistan elinize geçer ve burayı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz?” diye fikirlerini öğrenmek istedi. Sırplılar ortodoks mezhebine mensup olduklarından, katolik Macar Kralı Hünyad tarafından şu cevabı aldı: -Eğer Sırbistan bizim elimize geçer ve biz oraları istilâ edersek, bütün Sırplıları katolik edinceye kadar mücadele ederiz ve bütün kiliseleri yıkar, yerlerine katolik kilisesi inşa ederiz… Fatih Sultan Mehmet Hazretlerine giden elçi şu cevapla dönmüştü: -Biz Sırbistan’ı alırsak, İslâmiyetin Allah indinde tek din olduğunu ilân ederiz. Ve bu arada hiç kimseyi, kendi dininden dönmeye zorlamayız. İsteyen eski dininin icabı olan kiliseye gider, isteyen Allah indinde tek din olan İslâmiyeti seçer, dünya ve ahiret selâmetine kavuşur.

KISSADAN HİSSE Buğday Satıcısı Adamın biri satmak için pazara buğday götürmüş. Akşam olmuş, pazar toplanmaya başlamış. Herkes malını satıp savmış. Bu adamın malına müşteri çıkmamış. Çıkan da pazarlıkta uyuş­mamış. Adam koca çuvalı geri getirmenin sıkıntısıyla düşünürken meşayıhten birinin yolu pazara uğramış: O zat sormuş: “-Ne o evladı’ Malını satamadın mı? Bak pazar toplanıyor.” Adamcağız boynu bükük: “-Müşteri çıkmadı, Efendi Hazretleri!.” demiş. Şeyh efendi yerden avuç avuç kum alıp buğdaya karıştır­maa başlamış ve: “-Şimdi çıkar evlad!” demiş. Adam şeyhin bu hareketine itiraza yel­tenecekmiş ki; hemen yanı başında beliren müşteri mala talib olmuş. Tebessümle oradan ayrılmak üzere olan şeyhin eteğine yapışıp: “-Bu ne haldir Efendi Hazretleri!”. diyen buğdaycıya şeyh şu cevabı vermiş: “-Sus! Para, layık olduğu mala gider.”

KISSADAN HİSSE Bizi Tanımaz Oldun Bir Ramazân-ı şerîf ayında türbesinin inşâsı sırasında bu işle meşgul olanlar, oruç olmaları sebebiyle kabri yanında ona karşı lâzım olan edebi tam gösterememişlerdi. Türbe inşâsında çalışan ustalar edebe uymayan şekilde ayaklarını uzatarak oturmuşlardı. Yine bir defâsında kabri yanında böyle ayaklarını uzatıp oturdukları sırada, Sâfî Efendinin rûhâniyeti kendi sûretinde gözüktü. Ayaklarını uzatıp oturanlara tebessüm edip, aralarından İbrâhim adındaki kimseye; “İbrâhim Bey! Artık sen büyüdün bizi tanımaz oldun.” dedi. Hemen yerinden fırlayıp; “Aman efendim ben kimim ki sizi saymayayım.” diyerek, ağladı. Çok gözyaşı döktü. Sonra ayaklarına kapanıp affetmesini istedi. O böyle ağlayıp yalvararak affetmesini isteyince onu affetti. Kendinden öyle geçmişti ki, affedilince kendini toparlayabildi. Artık bu hâdiseden sonra türbenin yanına yaklaşırken tâ uzaktan ayakta durarak edep gösterirdi. Bu menkıbeyi yazan müellif şöyle demektedir: Bunu anlatmaktan maksadım nefsin terbiyesi içindir. Allahü teâlânın sevgili kulu olan bir mürşid-i kâmil, yetişmiş ve yetiştirebilen bir rehber, mahâretli, mesleğinde mütehassıs bir doktor gibidir. Talebesinin ıslahı ve yetişmeleri için ne lâzım olursa, ona göre muâmele eder. Kimisine sert muâmele eder. Çünkü iltifat ona zararlıdır. Bâzısına da yumuşak muâmele eder. Her talebe meşrebine, yapısına, huyuna göre terbiye edilir. Eğer bunun tersi yapılırsa, rehber ne kadar mâhir olursa olsun talebe onu herhangi bir sûretle inkâra kalkışır. Buna gücü yetmezse istikâmetine zarar verir. Güneş her meyveye ve bitkiye yapısına göre parlar. Meyve tatlı ise tadını, acı ise acılığını artırır. Mürşid-i kâmiller de talebenin meşrebine, hâline bakıp ona göre yetiştirirler.

ree

 
 
 
bottom of page